Tirebolu Masaj Salonu Hizmetleri Ebru

Tirebolu Masaj Salonu

Tirebolu Masaj Salonu havalara yükseliyordu. Ağaçların dibi kaba otlarla kaplıydı.

Devrilen ağaçlar, her şeyin altını üstüne getirmiş, otları

paramparça etmişti. Çürüyen hindistancevizleri, ağaçların

dalları her bir yana dağılmıştı. Arkada ormanın karanlığı ve

udönemin bıraktığı iz vardı. Ralph, bir elini külrengi bir ağaç

gövdesine dayadı; gözlerini kısıp, ışıldayan suya baktı. Orada,

bir ihtimal bir mil uzakta, beyaz köpüklü devasa dalgalar, sığ

mercan kayalığa çarpıyordu. Daha ötelerde, açık deniz koyu

maviydi. Tam önünde, girintili çıkıntılı mercan kayalarla

sınırlanan lagün, bir dağ gölü kadar durgundu. Mavinin her

çeşidi, gölgeli yeşiller, morlar vardı bu sularda. Suyla

hindistancevizi ağaçlarının yükseldiği set arasındaki sahil,

görünüşte sonu gelmeyen ince bir yaydı. Ralph’ın solundaki

ağaçlar, sahil ve sular, sonsuza dek uzanıyordu. Ve

hemen hemen gözle görülen ısı, her bir yanı kaplamıştı.

Tirebolu Masaj Salonu

Ralph, ağaçların bulunmuş olduğu setten aşağı atladı. Siyah

ayakkabılarını kum örttü. Bir yumruk gibi tepesine indi sıcak.

Giysilerinin yükünü hissetti sırtında. Ayakkabılarını

tekmelercesine fırlattı. Diz kısmı lastikli çoraplarının her

birini bir tek hareketle sıyırıp attı. Derken sete atladı gene,

gömleğini çıkardı. Hindistancevizi ağaçlarıyla ormanın yeşil

gölgeleri teninin üstünde kayarken, orada, kafatasını andıran

hindistancevizleri içinde durdu. Sonra, kuşağının bir yılan

biçiminde olan tokasını çözdü; kısa pantolonuyla donunu

çekip çıkardı, göz kamaştıran kumsalla suya bakakaldı

çırılçıplak.

On ikisini birkaç ay önce bitiren Ralph, hem küçük

çocukların tombul göbeğinden kurtulmuş, hem de on dörtle

on sekiz yaşları arasında olanların biçimsiz haline hemen hemen

girmemişti. Omuzlarının genişliği, güçlü kasları, ileride bir

boksör olabileceğini gösteriyordu. Fakat halim selim bir çocuk

olduğu, ağzındaki ve gözlerindeki yumuşaklıktan

anlaşılıyordu. Ralph, hindistancevizi ağacının gövdesini hafifçe

hafif okşadı. Bu adanın gerçekliğine artık inanmak zorunda

bulunduğunu kavrayınca, sevinçten güldü, gene amuda kalktı.

Ayaklarını derli toplu yere indirdi, kumsala atladı. Diz çöküp,

iki koluyla birden topladığı kumu göğsüne bastırdı. Sonrasında

oturdu, ışıl ışıl, coşkulu gözlerle suya baktı.

“Ralph…”

Şişman çocuk, bacaklarını setten aşağı sarkıttı, dikkatle

oturdu setin kenarına: